Evdeyiz. Annem, babam, ben… Bir elimi büyük kanepenin minderine dayamışım, diğer elim yerde. İki büklüm olmuşum, başımı eğmiş kanepenin altına bakıyorum. Neye baktığımı, niye baktığımı bilmiyorum aslında. O anda sadece annemle babamı taklit ediyorum. İkisinin arasında mutluyum. Oyun oynadığımızı zannediyorum belki. Fakat onlar endişeliler, heyecanlı heyecanlı bir şeyler konuşuyorlar. Endişeli olduklarını bugün idrak edebiliyorum ancak. Endişeliler çünkü ben fena bir şey yapmışım. Bir sürü bebe asprini yutmuşum. Ya da yemişim. Tatlı niyetine… Annem ve babam da ne kadar yediğimi bulmak için sağı solu araştırıyorlarmış, o yüzden kanepenin, koltukların altına bakıyorlarmış meğer o sıra. Bana her şey oyun gibi. Annem kardeşime hamile. Demek ki 2 yaşımı bitireli birkaç ay olmuş.
Bu dünyadaki serüvenime dair hatırladığım ilk sahne budur. İlk net hatıra. Annem, babam ve ben eğilmişiz kanepenin altında bir şeyler arıyoruz. Mutluyum ama babamın beni kaptığı gibi hastaneye götürüp midemi yıkatmasıyla kısa sürüyor bu mutlu anlar. Annem tamamlıyor devamını hatırlamakta hafızamın yetersiz kaldığı ilk anı yap-bozumu. Diyor ki: “Kapıyı açtım. Üzerinde kırmızı palton, kırmızı başlığınla karşımdasın. Yanakların da kızarmış. Mideni yıkadıkları hortum burnunu tahriş etmiş. Burnunda hafif bir kan izi. ‘Özür dilerim anneciğim, bir daha yapmayacağım’ dedin”.
Beni ben yapan anılarımın arasından sıyrılıp ilk olmayı başarmış bu ilk görüntü, nedensiz gözümün önüne gelir bazen. Daha öncesini hatırlamıyorum. Sonu mide yıkanmasıyla bitmiş olsa da, ben sadece anne ve babamla yerlerde eğilmiş oyun oynadığımızı hatırlıyorum.
Ve her defasında gülümsüyorum.