Çay içmeyi sevmem fakat sosyal medyada rastlayıp merak ettiğim bir çay evini
es geçemedim. Çünkü çok ciciydi, çok renkliydi. Bakalım İngiltere'den gelen çayları da aynı oranda lezzetli miydi? Evet lezzetliymiş:)
Chealse Tea House, İngilizlerin meşhur "High Tea" geleneğine uygun tasarımla düzenlenmiş, küçük, sevimli bir çay evi. Çeşit çeşit aromalı çaylar İngiltere'den geliyor. Evinizde de içmek istiyorsanız satın alabiliyorsunuz bu çaylardan. Ayrıca İngiliz yapımı fincanlar, biblolar da yine satışa sunulmuş hediyelik eşyalar arasında...
Farklı çeşitlerde harmanlanmış çayların arasından seçim yapmak zor.
Karamelli, şeftali çiçekli, güllü, elmalı, hatta benim çok sevdiğim After Eight çikolatalı... Atraksiyon istemem diyenlere klasik siyah çay ya da kış çayı... Sütlü ya da sütsüz... Yok yok. Ben karamelli çayı denedim, biraz da süt ekledim ve çok beğendim.
Her masaya farklı fincanlarda sunum yapılıyor. Çaylar makaron şeklinde bir zamanlayıcı ile geliyor. Yaklaşık 3 dakika sonra makaronun zili çalıyor, anlıyoruz ki çaylar içime hazır. Döküyoruz rengarenk fincanlara. Eğer birkaç kişiyseniz çayı demlikle sipariş etmek de mümkün.
Çayımızın yanına limonlu cheesecake ve kurabiye tabağı istiyoruz. Hepsi oldukça lezzetli. İngiliz çöreği scone de denemeye değer.
Chelsea Tea House'un tek eksisi bir AVM içinde yer alıyor olması. Yeni İstanbul'da artık böyle ne yazık ki. Kafe, Akasya AVM'de ve bu büyük alışveriş merkezine de diğerlerinde olduğu gibi metrobüsle veya metroyle kolayca ulaşmak mümkün.
Her metro ve metrobüs durağında 1 veya 2 AVM'nin yer alması gözümüzden kaçmıyor. Kendi adıma konuşursam, ne kadar uzak kalmak istesem de kaçamıyorum. En basiti, vizyondaki bir filmi seyretmek için mecbur kalmıyor muyuz AVM'lere gitmeye? Neyse! Yine nerelere gitti aklım. Keyifli şeylerden bahsediyorduk değil mi? İşte biz geçtiğimiz pazartesi böyle keyifli bir İngiliz çay evinde atıştırdıktan sonra sinemaya gittik.
VIP salonda (O seans öyleydi, bilerek seçmedim) sadece 20 kişiyle, geniiiş ve uzuuun koltuklarda ayaklarımızı uzatarak filmimizi seyrettik. Sonrasında İtalyan restoranında yemeğimizi yedik. İlk kez gördüğüm bir İngiliz oyuncak mağazasında dolaştık. Sonrasında AVM'nin koridorlarından metro tüneline bağlandık ve dışarıda deli gibi dolu yağmasına rağmen gram ıslanmadan evimize geldik. Yaşasın Kapitalizm!!!
NOT: Şirin şirin kafe tanıtacaktım halbuki:) Elimde değil, AVM'lere ciddi sinir oluyorum. Gidiyorum, o ayrı. Fakat maksimumda tutuyorum. Beni üzen, gitmeye mecbur bırakılmamız. Siz yine de Chelsea Tea House'u deneyin:) Lezzetli ve keyifli bir mekan.
es geçemedim. Çünkü çok ciciydi, çok renkliydi. Bakalım İngiltere'den gelen çayları da aynı oranda lezzetli miydi? Evet lezzetliymiş:)
Chealse Tea House, İngilizlerin meşhur "High Tea" geleneğine uygun tasarımla düzenlenmiş, küçük, sevimli bir çay evi. Çeşit çeşit aromalı çaylar İngiltere'den geliyor. Evinizde de içmek istiyorsanız satın alabiliyorsunuz bu çaylardan. Ayrıca İngiliz yapımı fincanlar, biblolar da yine satışa sunulmuş hediyelik eşyalar arasında...
Farklı çeşitlerde harmanlanmış çayların arasından seçim yapmak zor.
Karamelli, şeftali çiçekli, güllü, elmalı, hatta benim çok sevdiğim After Eight çikolatalı... Atraksiyon istemem diyenlere klasik siyah çay ya da kış çayı... Sütlü ya da sütsüz... Yok yok. Ben karamelli çayı denedim, biraz da süt ekledim ve çok beğendim.
Her masaya farklı fincanlarda sunum yapılıyor. Çaylar makaron şeklinde bir zamanlayıcı ile geliyor. Yaklaşık 3 dakika sonra makaronun zili çalıyor, anlıyoruz ki çaylar içime hazır. Döküyoruz rengarenk fincanlara. Eğer birkaç kişiyseniz çayı demlikle sipariş etmek de mümkün.
Çayımızın yanına limonlu cheesecake ve kurabiye tabağı istiyoruz. Hepsi oldukça lezzetli. İngiliz çöreği scone de denemeye değer.
Chelsea Tea House'un tek eksisi bir AVM içinde yer alıyor olması. Yeni İstanbul'da artık böyle ne yazık ki. Kafe, Akasya AVM'de ve bu büyük alışveriş merkezine de diğerlerinde olduğu gibi metrobüsle veya metroyle kolayca ulaşmak mümkün.
Her metro ve metrobüs durağında 1 veya 2 AVM'nin yer alması gözümüzden kaçmıyor. Kendi adıma konuşursam, ne kadar uzak kalmak istesem de kaçamıyorum. En basiti, vizyondaki bir filmi seyretmek için mecbur kalmıyor muyuz AVM'lere gitmeye? Neyse! Yine nerelere gitti aklım. Keyifli şeylerden bahsediyorduk değil mi? İşte biz geçtiğimiz pazartesi böyle keyifli bir İngiliz çay evinde atıştırdıktan sonra sinemaya gittik.
VIP salonda (O seans öyleydi, bilerek seçmedim) sadece 20 kişiyle, geniiiş ve uzuuun koltuklarda ayaklarımızı uzatarak filmimizi seyrettik. Sonrasında İtalyan restoranında yemeğimizi yedik. İlk kez gördüğüm bir İngiliz oyuncak mağazasında dolaştık. Sonrasında AVM'nin koridorlarından metro tüneline bağlandık ve dışarıda deli gibi dolu yağmasına rağmen gram ıslanmadan evimize geldik. Yaşasın Kapitalizm!!!
NOT: Şirin şirin kafe tanıtacaktım halbuki:) Elimde değil, AVM'lere ciddi sinir oluyorum. Gidiyorum, o ayrı. Fakat maksimumda tutuyorum. Beni üzen, gitmeye mecbur bırakılmamız. Siz yine de Chelsea Tea House'u deneyin:) Lezzetli ve keyifli bir mekan.