"Asıl sorun büyümek değil ki.. Büyürken unuttuklarımız..."
Dün, Orhun ve ben Fenerbahçeli olduğumuz için "İçimizdeki İrlandalı" olarak nitelendirdiğim Galatasaraylı eşim maça gitmişti:) Onun kombine bileti var. Kolay kolay maçları kaçırmaz. Ligler başladı mı bütün planları ona göre yaparız. Bende kombine yok, çünkü çok zor olur tüm maçlara gitmem ama yanıma yandaş bulunca Fenerbahçe maçlarına giderim ben de. Demem o ki ben de az Fenerbahçeli değilimdir yani. Orhun ise lafta Fenerbahçeli. Futbolla alakası yoktur. Anne baba olarak memnunuz ama bu durumdan. Futboldan az çok anlarım, severim. Çocukken ve gençken de -şimdiki gibi şifreli kanalda değil- TRT'te yayınlanan lig maçlarını kaçırmazdım. Ortaokul ve lise yıllarımda, pazartesi günleri, o zamanlar yeni yeni çıkan futbol gazetelerini alırdım ilk iş. Odamın duvarlarında Fenerbahçeli futbolcuların posterleri vardı. Yani eşimle futbol tartışması yapacak kadar iyi takipçiyimdir, bilgili taraftarımdır. E ezeli rakip olan iki takımın taraftarı olunca da tartışma kaçınılmaz oluyor tabii, bir de Orhun'un karışmasına hiç gerek yok:) Şimdi nereden nereye geldim, laf lafı açtı bu kadar şeyden bahsettim ama aslında bahsetmek istediğim bambaşkaydı. Eşim maça gidince biz de Orhun'la sinemaya gitmeye karar verdik. Küçük Prens'e gittik. Konu buydu:)
Küçük Prens romanının animasyon film şeklinde beyaz perdeye aktarılmış halini ben çok sevdim. Yönetmen Mark Osborne'un kitaptaki duyguyu ve felsefeyi yaşatabildiğini düşünüyorum. Film, pilotun Küçük Prens'le nasıl tanıştığını, romanın nasıl ortaya çıktığını, günümüz dünyasından küçük bir kız ve annesi üzerinden anlatıyor. Küçük kız tam bir proje çocuk. İyi bir yetişkin olmasına takıntılı annesi tarafından bütün hayatı dakika dakika planlanmış. İyi bir okula girmesi amacıyla yeni bir eve taşınan ikilinin yeni komşuları tuhaf bir ihtiyar. İhtiyarla kızın tanışması ve birbirlerini sevmeleri kaçınılmaz. Eski bir pilot olan ihtiyarın Küçük Prens'i tanıyan kişi olduğunu öğrenmemiz de kaçınılmaz. Filmin devamında gelen, ihtiyarın küçük kıza Küçük Prens'i anlatması ve kendilerini bir takım olaylar içerisinde bulmaları... Acaba küçük kızımız büyürken yaşadıklarını unutacak mı?
Küçük Prens, animasyon tekniğiyle yapılan bir film olduğu için sinemada çocuk sayısı oldukça fazlaydı. Bizim gibi sadece yetişkin gelenler de vardı tabii çünkü
Küçük Prens birçok insanın gönlünde taht kurmuş bir karakter. Gördüğüm kadarıyla yetişkinler filmi çok beğendiler ve etkilendiler. Anneler ağladı, ben de ağladım:) Belli bir yaşın altındaki çocuklar ise sıkıldılar. Çünkü minnak çocuklar aksiyonu bol, düşmeli kalkmalı, kendi yaşlarına hitap eden basit esprilerle, biraz da şarkılarla bezeli animasyonları seviyorlar. Bu öyle değil tabii. Daha ağır, daha felsefesi olan, duygusal bir film. Aslında tahmin edilmesi gerekirdi diye düşünüyorum. Benim yanımda oturan anne kız ikilisinin yetişkin olanı pür dikkat izledi ve burnunu çeke çeke ağladı ama kızı "Ne zaman bitecek?" deyip durdu mesela. Kadın hiç tınmadı o ayrı. En sonunda kızcağız "Güzeldi, beğendim" dedi, annesi "Hayır beğenmedin" diye tersledi bunu. Kız da "Vallahi beğendim" dedi. Ey Allahım ya! Zaten film arasında da kızıyla tek kelime etmemişti. Çocuğu sinemaya mı getirmiş işkenceye mi getirmiş belli değil. Çok var ama böyle tipler, kesin rastlamışsınızdır. Benim oğlum 17 yaşında olduğu için ben rahattım:) İkimiz de animasyon filmleri çok seviyoruz. Pür dikkat izledik tabii de sağdan soldan gelen sıkılgan çocuk yorumlarında Orhun söylendi durdu. "Sen de ufaktın, bırbırlanma" deyip duruyorum, "Ben böyle saçma şey söylüyor muydum ya, çocuğun dediğine bak?" diyor. "Oğlum sus, annesi duyacak, sarma başıma!" diyorum. Biz de böyle şeyler yaşadık:) Bayram cumartesisi olduğu için çocuk sayısının fazla olması normaldi. Fakat dediğim gibi çok küçük çocukları pek sarmadı film, benden hatırlatması.
Çocuk kalmak isteyenlerin, ya da büyürken çocukluk hallerini unutmak istemeyenlerin kahramanı olan Küçük Prens'e duyulan ilgi, özellikle son yıllarda fazlasıyla artmış durumda. Belki de dünyanın gidişatıdır bizi daha saf, daha temiz, daha nostaljik duygulara yönelten. Öyle ya da böyle tam zamanında gelmiş gibi bu film. Çocuklu çocuksuz fark etmez, kaçırmayın, seyredin derim...