Bugünlerde bende bir durgunluk, bir bekleme hâlleri... Önümüzde verilmesi gereken kararlar, atlatılması gereken durumlar var. Yaz ayları, olumlu sonuçlanmasını dilediğim bilinmezlere gebe. Bazen endişe kuyularında debeleniyorum, bazen bir işareti umut algılayıp ferahlıyorum. Öyle bir dönem oluyor ki hayatın doğal getirileri bazen haddinden fazla meşgul ediyor zihnimizi. Tam da bu durumdayım. Kişisel bekleyişler, sabır gösterilmesi gereken durumlar yetmezmiş gibi ülkenin durumu da ortada. Belediye seçimleri yenilenecek. Al sana yeni bir bekleyiş, yeni bir belirsizlik daha. İstanbullular olarak kendimizi ne kadar baskı altında hissetsek de aslında bu sadece İstanbul'un sorunu değil. Of! Anlıyorsunuz işte beni.
Tercihim neticesinde durgun ve düşünceli geçen haftanın ardından cuma günü hareketlenmeye karar verdim. Önce o gün vizyona giren John Wick 3'e, sinemaya sürükledim eşimi. Cumartesi günü için de Mor ve Ötesi konserine bilet aldım. Ve bu ikisi gerçekten bana çok iyi geldi. John Wick'le dövüşe doyduk, stres attım:) Konserde de gençlerle birlikte zıpladım. Gençler derken tabii ki bizim yaşımızda çok insan vardı konserde. Onu es geçmeyeyim. Neticede 1995 yılında kurulan bir gruptan söz ediyoruz. Bizim de zıplamaya hakkımız var :) Müzik herkesi ortak noktada buluşturur, bu kesin, yalnız genç nesille aramızda şöyle dikkat çekici bir fark var. Hem şarkıları dinliyorlar, hem dans ediyorlar, arada whatsapp üzerinden yazışıyorlar, arada Instagram'a girip geziniyorlar, beğeni yapıyorlar, arada fotoğraf çekiyorlar, video çekiyorlar, konsere beraber geldikleri arkadaşlarıyla konuşuyorlar vs. İnanılmaz. Bunu asla yermek için söylemiyorum.
Benim kadar gençleri anlamaya çalışan az bulunur, bu konuda iddialıyım. Yalnız bu durum iyi mi, kötü mü karar veremiyorum. Yani birçok konuyu aynı anda halletmek faydalı bir meziyet olabilir. Ancak, bu şekilde acaba hepsine yarım yamalak ilgi göstermek gibi bir durum oluşuyor mudur düşüncesindeyim. Psikologların "Anda kal" dedikleri bu değil çünkü. Yaptığın işe odaklanmanın faydalarından söz edip duruyorlar. Neyse, devir değişiyor ve etkilerini göreceğiz. Konsere ve gençlere dair bir de şunu söylemem lâzım. Sevda Çiçeği'yle bu kadar coştuklarını bilmiyordum:) 80'lerin başında piyasaya çıkan bir Fikret Kızılok şarkısını gençlerin kafa sallayıp bağıra çığıra seslendirdiği bir tarza ulaştırmak, kesinlikle grubun başarısı.
Gelelim filme... John Wick, üzerine gelen düşmanlarını teker teker tepelerken, ciddi söylüyorum rahatladım. Böyle bir aksiyon filmine ihtiyacım varmış:) Aslında normal olan, üzerine gelen grubun sana hep birden çullanmasıdır, filmdeki gibi tek tek gelmek mantık sınırlarımı zorlamıştır ama olsun. Şaka bir yana, müziğiyle, estetiği yüksek sahneleriyle John Wick filmlerinin görsel bir şölen olduğunu düşünüyorum. Aksiyon ve dövüş diyerek geçmemek lazım. Keanu Reeves için diyeceğim hiç bir şey yok. Çok seviyorum. O kadar.
İşte böyle... Bugün kendimi daha iyi hissettim ve yazdım. Bu mecrayı boşlamak hiç hoşuma gitmiyor. Gel gelelim her zaman eğrisi doğrusuna denk gelmiyor ve yalpalıyoruz. Oysaki Nisan ayındaki küçük İzmir seyahatimizi yazacaktım, aslında başlamıştım da... Umarım bir sonraki yazıda gönül rahatlığıyla anlatırım. İyi olmalıyım, olmak zorundayım. Hepimiz iyi olalım...
Tercihim neticesinde durgun ve düşünceli geçen haftanın ardından cuma günü hareketlenmeye karar verdim. Önce o gün vizyona giren John Wick 3'e, sinemaya sürükledim eşimi. Cumartesi günü için de Mor ve Ötesi konserine bilet aldım. Ve bu ikisi gerçekten bana çok iyi geldi. John Wick'le dövüşe doyduk, stres attım:) Konserde de gençlerle birlikte zıpladım. Gençler derken tabii ki bizim yaşımızda çok insan vardı konserde. Onu es geçmeyeyim. Neticede 1995 yılında kurulan bir gruptan söz ediyoruz. Bizim de zıplamaya hakkımız var :) Müzik herkesi ortak noktada buluşturur, bu kesin, yalnız genç nesille aramızda şöyle dikkat çekici bir fark var. Hem şarkıları dinliyorlar, hem dans ediyorlar, arada whatsapp üzerinden yazışıyorlar, arada Instagram'a girip geziniyorlar, beğeni yapıyorlar, arada fotoğraf çekiyorlar, video çekiyorlar, konsere beraber geldikleri arkadaşlarıyla konuşuyorlar vs. İnanılmaz. Bunu asla yermek için söylemiyorum.
Benim kadar gençleri anlamaya çalışan az bulunur, bu konuda iddialıyım. Yalnız bu durum iyi mi, kötü mü karar veremiyorum. Yani birçok konuyu aynı anda halletmek faydalı bir meziyet olabilir. Ancak, bu şekilde acaba hepsine yarım yamalak ilgi göstermek gibi bir durum oluşuyor mudur düşüncesindeyim. Psikologların "Anda kal" dedikleri bu değil çünkü. Yaptığın işe odaklanmanın faydalarından söz edip duruyorlar. Neyse, devir değişiyor ve etkilerini göreceğiz. Konsere ve gençlere dair bir de şunu söylemem lâzım. Sevda Çiçeği'yle bu kadar coştuklarını bilmiyordum:) 80'lerin başında piyasaya çıkan bir Fikret Kızılok şarkısını gençlerin kafa sallayıp bağıra çığıra seslendirdiği bir tarza ulaştırmak, kesinlikle grubun başarısı.
Gelelim filme... John Wick, üzerine gelen düşmanlarını teker teker tepelerken, ciddi söylüyorum rahatladım. Böyle bir aksiyon filmine ihtiyacım varmış:) Aslında normal olan, üzerine gelen grubun sana hep birden çullanmasıdır, filmdeki gibi tek tek gelmek mantık sınırlarımı zorlamıştır ama olsun. Şaka bir yana, müziğiyle, estetiği yüksek sahneleriyle John Wick filmlerinin görsel bir şölen olduğunu düşünüyorum. Aksiyon ve dövüş diyerek geçmemek lazım. Keanu Reeves için diyeceğim hiç bir şey yok. Çok seviyorum. O kadar.
İşte böyle... Bugün kendimi daha iyi hissettim ve yazdım. Bu mecrayı boşlamak hiç hoşuma gitmiyor. Gel gelelim her zaman eğrisi doğrusuna denk gelmiyor ve yalpalıyoruz. Oysaki Nisan ayındaki küçük İzmir seyahatimizi yazacaktım, aslında başlamıştım da... Umarım bir sonraki yazıda gönül rahatlığıyla anlatırım. İyi olmalıyım, olmak zorundayım. Hepimiz iyi olalım...