Hoş bir tesadüf mü yoksa çekim yasasının gereği mi olduğuna karar veremediğim bir ayrıntıdan bahsedeceğim. Daha önceki yazılarımda, Orhun lise öğrencisiyken uluslararası bir program nedeniyle evimizde birkaç gün misafir ettiğimiz Estonyalı Marcus'tan bahsetmiştim. O yazıların linkini aşağıya eklerim. Enteresan bir çocuktu. Kendisini geleceğin Estonya başbakanı olarak görürsek şaşırmayacağım. Marcus'un ülkesinden getirdiği hediyelerin arasında bir film de vardı. Sinema meraklılarının muhakkak bileceği Gürcistan-Estonya ortak yapımı olan Mandalina Bahçesi'nin DVD'sini getirmişti. Marcus tüm ciddiyetiyle bize film hakkında bilgiler verdi. Film 2015 yılında -ki Marcus o sene misafirimizdi- Yabancı Dilde En İyi Film dalında Estonya adına hem Oscar'a hem Altın Küre'ye aday olmuştu. Ve ben o sıra Mandalina Bahçesi'ni seyretmemiştim. Yoğun çalıştığım bir dönemdi. Aslında hiçbirimiz seyretmemiştik. DVD'yi Marcus'tan bir hatıra olarak kitaplığımıza yerleştirdik. Yıl oldu 2019. Yılın son zamanlarında bir gün kitaplığın tozunu alırken DVD'ye gözüm takıldı. "Ben niye hâlâ bu filmi seyretmedim?" diye düşündüm. Üzerine bir de ertesi gün Twitter'da "Mandalina Bahçesi'nin yönetmeni Zaza Urushadze hayatını kaybetti" diye bir haber görmez miyim? Bu sefer DVD'yi aldım elime, alıcı gözle incelemeye başladım. O sıra aklıma yapımcı şirketin ismine bakmak geldi. Filmin Estonya ayağındaki yapımcısı allfilm'di. Yapımcıya şunun için bakmıştım. Yine daha önce bahsettiğim gibi geçen yaz Orhun Estonya'da Christopher Nolan'ın yeni filmi Tenet'in prodüksiyonunda çalışmıştı. Film Warner Bros yapımı olsa da Estonya Tallinn'deki çekimlerin yardımcı prodüksiyon şirketi, yani Orhun'un işvereni allfilm'di. Meslek hayatındaki ilk profesyonel çalışmasını gerçekleştirmişti, ilk parasını allfilm'den kazanmıştı.
Çekim yasası mı, hoş bir tesadüf mü ayrıntısı burada devreye giriyor. Dört senedir her televizyona doğru baktığımızda Mandalina Bahçesi DVD'sine, allfilm etiketine de bakmıştık aslında. Ve gün gelmişti, Orhun Tallinn'e Baltık Film Akademisi'nde okumaya gitmişti. İlk parasını daha önce adını bile duymadığımız fakat evimizde küçük bir nişanesi olan yapım şirketinden kazanmıştı. Keşke hayatımızdaki her tesadüf böyle keyifli olsa. Ve bir de acaba çevremizde hep keyifli şeyleri mi tutsak?
Mandalina Bahçesi'ni dün nihayet seyredebildim. Geç kaldığım için hayıflandım. Şiir gibi bir filmmiş. İzledikten sonra Ekşi Sözlük'e girdim, tüm yorumları okudum. 25 sayfa yorum yazılmış ve olumsuz düşünceler yok denecek kadar az. Ekşi Sözlük tarihinde pek rastlanmayan bir durum. Film kesinlikle beğeniyi hak ediyor. Az sayıdaki oyuncusuyla, basit diyaloglarla savaşın anlamsızlığına yönelik kocaman duygular yaratıyor. Olaylar 90'ların başındaki Gürcistan-Abhazya savaşı sırasında geçiyor. 19.yy.'ın başında Abhazya'da o dönemin Rus yönetiminin politikasıyla Estonlar'ın yerleştirildiği köyler oluşturulmuş. Bu köylerin sakinleri yıllar sonra Gürcü-Abhaz çatışmalarından zarar görmemek için Estonya'ya dönmeye başlamışlar. Film bu ya, bir köyde yanızca Ivo ve Margus isimli iki orta yaşlı Eston kalmış. Margus mandalina bahçesinin ürününü satıp Estonya'ya dönmek niyetinde. Ivo ise ancak filmin sonunda öğreneceğimiz bir sebepten dolayı o topraklara bağlı. Marcus'un derdi para değil, sıkıntısı o toprağın ürününün ziyan olmaması. Gönülden bağlı olduğun toprağa savaşarak değil, üreterek sahip çıkmanın en güzel örneği Margus. Ivo ise bir bilge. Ruhunun derinlerinde sızısı var, hissediyorsun. Ivo'ya saygı duymamak, onu sevmemek mümkün değil. Ivo ve Margus, iki kişi olarak koca bahçenin mahsulünü toplamak ne kadar zor olsa da canla başla çalışıyorlar. Bir gün Ivo'nun evinin önünde bir çatışma oluyor. Ardında her iki taraftan birkaç ölü bırakan çatışmadan iki kişi yaralı olarak kurtuluyor. Biri Abhazlar'a destek olarak savaşan Çeçenler'den İbrahim, diğeri Gürcü Nika. Ivo ve Margus doğal iyilikleriyle, hiç sorgulamadan bu iki yaralıyı Ivo'nun evine alıyorlar, iki ayrı odada onları iyileştirmeye çalışıyorlar. İbrahim çok öfkeli. Nika'yı nasıl olsa öldüreceğini söylüyor. Bilge Ivo önce İbrahim'den, sonra yaraları daha ağır olan Nika'dan söz alıyor. Onun evinin duvarları arasında kimse kimseyi öldürmeyecek! Bir Ekşi Sözlük yazarı "Bir ülkeye sığamayan insanlar bir odaya sığmak zorunda kaldılar" demiş ki çok beğendiğim bir yorum oldu. O odadaki insanlar ve akıbetleri hakkında sayısız hikâye yazılabilir. İzlediğimiz çok yakın bir zamanda bu dünyadan göçen Gürcü yönetmen Zaza Urushadze'nin yorumu. Gürcüler, Çeçenler, Abhazlar, Ruslar, Estonlar... Fark eder mi? Hepsi insan. Bundan sonra olan biteni anlatmayayım. Zira seyretmeyenler vardır. Aslında saatlerce bahsedebilirdim Mandalina Bahçesi'nden. Basit gibi görünen ama ayrıntılarında çok şey gizli bir film. Sembollerle, yönlendirdiği düşüncelerle, uyandırdığı duygularla, naif orman manzaralarıyla, bizi kendi dedemizin evinde hissettiren Ivo'nun sıcak eviyle bambaşka bir film. Ivo rolündeki Lembit Ulfsak 2017 yılında hayatını kaybetmiş. Üzüldüm. Bir gün Estonlar'ı bu kadar seveceğimi, Tallinn'i ikinci evimiz gibi göreceğimizi tahmin edemezdim. Yalnız, Orhun'un allfilm'le bağlantısı hâlâ devam ediyor çünkü "ilk parası" falan dedim ama o paranın bir kısmını henüz alamadı:) 3 parça halinde banka hesabına yapılan ödemenin ilkinde ismi yanlış yazdıkları için sorun oldu. Para geldi gitti, yazışmalar vs. En son dün "Tamam hallettik ve doğru hesaba yatırdık"şeklinde mail gönderildi. Ağustos ayından beri süren bir konuydu. Bazı ülke insanlarının bizim insanımız kadar pratik olmadığını bir kez daha görmüş olduk. Olsun. Biz yine de seviyoruz Estonlar'ı :) Bir de Mandalina Bahçesi'ni izlemediyseniz izleyin bak!
İlgili yazılar: Marcus:) (Bugünlerde)
Uzaklardan Misafirimiz Var
Marcus'u Yolcu Ettik
Çekim yasası mı, hoş bir tesadüf mü ayrıntısı burada devreye giriyor. Dört senedir her televizyona doğru baktığımızda Mandalina Bahçesi DVD'sine, allfilm etiketine de bakmıştık aslında. Ve gün gelmişti, Orhun Tallinn'e Baltık Film Akademisi'nde okumaya gitmişti. İlk parasını daha önce adını bile duymadığımız fakat evimizde küçük bir nişanesi olan yapım şirketinden kazanmıştı. Keşke hayatımızdaki her tesadüf böyle keyifli olsa. Ve bir de acaba çevremizde hep keyifli şeyleri mi tutsak?
Mandalina Bahçesi'ni dün nihayet seyredebildim. Geç kaldığım için hayıflandım. Şiir gibi bir filmmiş. İzledikten sonra Ekşi Sözlük'e girdim, tüm yorumları okudum. 25 sayfa yorum yazılmış ve olumsuz düşünceler yok denecek kadar az. Ekşi Sözlük tarihinde pek rastlanmayan bir durum. Film kesinlikle beğeniyi hak ediyor. Az sayıdaki oyuncusuyla, basit diyaloglarla savaşın anlamsızlığına yönelik kocaman duygular yaratıyor. Olaylar 90'ların başındaki Gürcistan-Abhazya savaşı sırasında geçiyor. 19.yy.'ın başında Abhazya'da o dönemin Rus yönetiminin politikasıyla Estonlar'ın yerleştirildiği köyler oluşturulmuş. Bu köylerin sakinleri yıllar sonra Gürcü-Abhaz çatışmalarından zarar görmemek için Estonya'ya dönmeye başlamışlar. Film bu ya, bir köyde yanızca Ivo ve Margus isimli iki orta yaşlı Eston kalmış. Margus mandalina bahçesinin ürününü satıp Estonya'ya dönmek niyetinde. Ivo ise ancak filmin sonunda öğreneceğimiz bir sebepten dolayı o topraklara bağlı. Marcus'un derdi para değil, sıkıntısı o toprağın ürününün ziyan olmaması. Gönülden bağlı olduğun toprağa savaşarak değil, üreterek sahip çıkmanın en güzel örneği Margus. Ivo ise bir bilge. Ruhunun derinlerinde sızısı var, hissediyorsun. Ivo'ya saygı duymamak, onu sevmemek mümkün değil. Ivo ve Margus, iki kişi olarak koca bahçenin mahsulünü toplamak ne kadar zor olsa da canla başla çalışıyorlar. Bir gün Ivo'nun evinin önünde bir çatışma oluyor. Ardında her iki taraftan birkaç ölü bırakan çatışmadan iki kişi yaralı olarak kurtuluyor. Biri Abhazlar'a destek olarak savaşan Çeçenler'den İbrahim, diğeri Gürcü Nika. Ivo ve Margus doğal iyilikleriyle, hiç sorgulamadan bu iki yaralıyı Ivo'nun evine alıyorlar, iki ayrı odada onları iyileştirmeye çalışıyorlar. İbrahim çok öfkeli. Nika'yı nasıl olsa öldüreceğini söylüyor. Bilge Ivo önce İbrahim'den, sonra yaraları daha ağır olan Nika'dan söz alıyor. Onun evinin duvarları arasında kimse kimseyi öldürmeyecek! Bir Ekşi Sözlük yazarı "Bir ülkeye sığamayan insanlar bir odaya sığmak zorunda kaldılar" demiş ki çok beğendiğim bir yorum oldu. O odadaki insanlar ve akıbetleri hakkında sayısız hikâye yazılabilir. İzlediğimiz çok yakın bir zamanda bu dünyadan göçen Gürcü yönetmen Zaza Urushadze'nin yorumu. Gürcüler, Çeçenler, Abhazlar, Ruslar, Estonlar... Fark eder mi? Hepsi insan. Bundan sonra olan biteni anlatmayayım. Zira seyretmeyenler vardır. Aslında saatlerce bahsedebilirdim Mandalina Bahçesi'nden. Basit gibi görünen ama ayrıntılarında çok şey gizli bir film. Sembollerle, yönlendirdiği düşüncelerle, uyandırdığı duygularla, naif orman manzaralarıyla, bizi kendi dedemizin evinde hissettiren Ivo'nun sıcak eviyle bambaşka bir film. Ivo rolündeki Lembit Ulfsak 2017 yılında hayatını kaybetmiş. Üzüldüm. Bir gün Estonlar'ı bu kadar seveceğimi, Tallinn'i ikinci evimiz gibi göreceğimizi tahmin edemezdim. Yalnız, Orhun'un allfilm'le bağlantısı hâlâ devam ediyor çünkü "ilk parası" falan dedim ama o paranın bir kısmını henüz alamadı:) 3 parça halinde banka hesabına yapılan ödemenin ilkinde ismi yanlış yazdıkları için sorun oldu. Para geldi gitti, yazışmalar vs. En son dün "Tamam hallettik ve doğru hesaba yatırdık"şeklinde mail gönderildi. Ağustos ayından beri süren bir konuydu. Bazı ülke insanlarının bizim insanımız kadar pratik olmadığını bir kez daha görmüş olduk. Olsun. Biz yine de seviyoruz Estonlar'ı :) Bir de Mandalina Bahçesi'ni izlemediyseniz izleyin bak!
İlgili yazılar: Marcus:) (Bugünlerde)
Uzaklardan Misafirimiz Var
Marcus'u Yolcu Ettik