Quantcast
Channel: Sezer Eser Perker
Viewing all articles
Browse latest Browse all 567

BUGÜNLERDE...

$
0
0
     Öff! Sıkılıyorum! Çok sıkılıyorum. Herkesin aynı şekilde hissettiğinin farkındayım, söylemeyeyim diyorum ama bazen olmuyor işte. Salgının tekrar tırmanmaya başlaması ve üzerine İzmir'i etkileyen deprem, zor bela ayakta tuttuğum moralimi alt üst etti. Ruhumu, beynimi aştı ve cildimde döküntüler şeklinde fizikselliğe büründü. İyileşsin diye ilaç dahi almadım. Çünkü daha önce de başıma gelmişti. İçeriden rahatlamazsam dışarıdan sürdüğüm merhemin hiçbir faydası olmayacak. Fakat toparlayacağım. Önümüzdeki zorlu kış için kendimizi ayakta tutmamız şart. Internetten kitap alışverişi yaptım iki hafta önce. Umarım bu kış daha çok okuyacağım. Geçen karantina döneminde kafamı yeterince verememiştim kitaplara. Okuyordum, okuyordum, hiçbir şey anlamadığımı görüp başa dönüyordum. Bu sefer daha hazırlıklıyım. 

    Kitapları eldivenle tutup çıkardım kutudan ve iki hafta boyunca ellemedim. Virüs varsa yok olsun diye... Önüne, arkasına, şöyle hızlıca çevirirken sayfalara kolonya sıkma huyum vardı. Çok şükür ondan vazgeçtim. İki hafta kadar dokunmadığım kitaplarıma karşı korkumu yendiğim an, içlerinden Kıpırdamıyoruz'u seçtim ve okumaya başladım. İsmail Güzelsoy'un yeni romanı çıkmıştı. Tabii ki hemen alacaktım.

    Kıpırdamıyoruz'u diğer dokuz arkadaşıyla birlikte fotoğrafladım. İsmail Güzelsoy'un romanlarını ne kadar sevdiğimden daha önce defalarca bahsetmiştim. Bağımsızlığını ilan etmiş kitaplığımda nadir düzenli duran bölümlerden birine sahip bu yazar. Bambaşka dünyalara sürükleyen tarzıyla günlerin sıkıntısına ilaç olacak yine. Kıpırdamıyoruz da iyi başladı benim için. Fakat ne kadar iyi olursa olsun hiçbir Güzelsoy romanı bende Değmez'in yerini alamayacak.
    Kitap demişken... Kısa bir süre önce, hayat hikâyesiyle fazlaca dikkatimi çeken Romain Gary'nin (Ya da Emile Ajar) ödüllü romanı "Onca Yoksulluk Varken"i okudum. "Kesin bu romanın filmi çekilmiştir" diye düşünerek internete yöneldiğimde 1975 yılındaki filmi bir kenara alırsak, yeni filmin çekimlerinin henüz bittiğini öğrendim. Şahane bir tesadüf oldu. Netflix için çekilen filmde Madam Rosa'yı Sophia Loren oynuyormuş. Severim. 13 Kasım'da izleyeceğiz. Tekdüze günlerimin küçük keyifleri bunlar. Defalarca tekrarlamış da olsam "İyi ki sanat var" diyeceğim.

    Küçük keyiflerimden biri de gözümüzün önüne böyle ıvır zıvırlar yerleştirmek. Madem sonbahar geldi, minik bir törenle karşılamalı. Dizi ya da film izlediğimizde kapatıyorum ışıkları, yakıyorum mumları. 

    Haydi o minik kabaklar Migros'ta satılıyor da yanlarına yerleştirdiğim kurumuş yapraklar, fındıklar, hatta kekreyemişler nereden çıktı? Bir kez daha şaştım kendime. Gezdiğim yerlerden toplayıp toplayıp biriktirmekte üstüme yok. Üstelik hepsinin hatırası var. Annem biriktirmeyi hiç sevmez. Armut illâ dibine düşmüyor. Eskiden benim topladıklarımı eğer ortalıkta bulursa atardı. Böyle süsleyip püsleyip önem verdiysem değil tabii. Dağınıklık yaratıyorsa asla tutmazdı. O aklıma geldi şimdi. Kendi evim olduktan sonra bir parça zıvanadan çıktım. Kutu kutu hatıra, kutu kutu "Ben bir şey yaparım ki bundan" eşyası... Böyle yeri gelince kullanıyorum işte.
    Sonbaharı dekoratif dekoratif karşıladım karşılamasına ama hava ancak birkaç gündür serinledi. Eylül, Ekim aylarında güneş bizi terk etmedi. Birkaç hafta önce, bundan sonra iyice eve kapanacağımızı düşünerek iki günlüğüne Cunda Adası'na gittik. Yarı zamanlı da olsa okullar açılmıştı, yazlık yerlerin kalabalığı dağılmıştı. Hafta ortasını da seçtiğimiz için ortalık tenhaydı. Ada daha çok kedilerin hakimiyetindeydi. 

    Taş sokakların yokuşlarında dolaştık, sahile inip denizi kokladık. Issız yerleri kovaladık,  iyice yükseklere çıktık, mavileri bir de oralardan izledik. Yaz sonunun ve bu olağanüstü yılın tenhalığına teslim hoş bir restoranda, Ege ezgilerinin eşliğinde demlendik. Öyle özlemişim ki. 

    



    Yüksek binaların olduğu, grilerin ve kalabalığın  hakimiyetinde, maviye uzak kaldığımız, yeşili az bir bölgede yaşıyoruz ne yazık ki. Ve birkaç ufak kaçamak dışında aylarımız burada geçti. O yüzden bu iki günlük tedbirli seyahat iyi geldi. Kışa hazırım dedim. Sonra tekrar düştüm. Bir ara yine toparladım. Tekrar düştüm. Muhakkak ki bir daha kalkacağım. Böyle böyle geçecek. Dalgalı ruh hallerindeyim. Ancak biliyorum ki herkes aynı durumda. Ve herkes İzmir'i etkileyen depremden dolayı çok üzgün, çok kızgın. Salgın vs. biter de gidenler için hissettiğimiz üzüntü biter mi? Bitmez. Giden geri gelir mi? Gelmez. Peki deprem ülkesinde yaşadığımızın bilincine ne zaman varırız? Ne zaman harekete geçer idareciler? Bilinmez. Daha fazla can sıkmadan son vereyim satırlara. Yazıya kitapları katıyorum, ada havası ekliyorum, gündemden uzaklaşmak istiyorum... Gel gör ki tüm yollar dönüyor dolaşıyor hüzünlere çıkıyor bugünlerde. 







Viewing all articles
Browse latest Browse all 567

Trending Articles


huddam daveti


Tekasür Suresi


"Yâ Kuddûs!" Esması Havâs ve Esrârı


Kasemi Mübelliğa


Peri44


Kuvvetli muhabbet ve aşk tılsımı


El-Mütekebbir


Papaz büyüsü


SCCM 2012 Client Installation issue


Zilhicce Ayının Namaz Duası ÖNEMLİ