Quantcast
Channel: Sezer Eser Perker
Viewing all articles
Browse latest Browse all 567

BENİM YOLUM...

$
0
0
    Dün içimden gelen yürüme isteğine karşı koyamadım. Evden çıktım, Yaşam Vadisi'ne 20 dakikada vardım. Bu arada gelen gidenin eksik olmadığı bir metrobüs köprüsünden geçtim, sigara içenlerden kaça kaça yol aldım. Biraz yeşillik görme ve kesintisiz yürüme isteğimin, gidiş ve dönüşteki toplam 40 dakikayı stres içinde geçirmemle gölgelenmesi bir kez daha canımı sıktı. Ancak parka vardığımda tüm bunları düşünmemeye çalıştım. Arkadaşlarıyla yaşadığı sıkıntıları, aşk hayatının sorunlarını, migren nedeniyle yoklayan baş ağrılarını, maddi imkânsızlıklarını unutmak için günde neredeyse sekiz saat yürüyen Nietzsche gibi çevreme odaklanmaya çalıştım. Yürürken Nietzsche gibi ya da "Benim çalışma odam kırlardır" diyen Jean Jacques Rousseau gibi güzel eserler inşa edemedim belki ama salgın sonrasına dair çok düşündüm. Aklımda birkaç fikir şekillendirdim en azından ve bu bana iyi geldi. Daha bir neşeyle bakar oldum ağaçlara, çiçeklere. Güneş belki de yılın en uzun gecesinin yaşandığı güne olan saygısından ortalıkta görünmüyordu. Bu canımı sıkmadı. Sadece çektiğim birkaç fotoğrafı etkiledi. Mevsim gereği yapraklarını dökmüş şu ağacın dalları arasındaki 
kuş yuvası ve kırmızı-beyaz kurdeleler o kadar tatlıydı ki hatıra olarak kaydetmesem olmazdı. 

    Salgın süresince hep bu parkta yaptım yürüyüşlerimi. Aynı güzergâhta gittim geldim. Tıpkı Immanuel Kant gibi... Benimki 2020 yılının getirdiği zorunluluktandı. O ise bile isteye hep aynı yolları kullanmış. Düzenli karakteri nedeniyle "Könisberg Saati" ismi takılan Kant'ın yürüyüş yaptığı yola kendisinden sonra "Filozofun Yolu" denmiş. Söylentiye göre bu yoldan sadece iki kere sapmış. Birinde Rousseau'nun "Emile"sini almak ve diğerinde Fransız Devrimi'nden sonraki haberleri duymak için. Benim yürüdüğüm yol, ismimle anılmayacak. Hem zaten Kant'a öykündüğüm de yok. Zira o doğduğu kentten hiç çıkmamış. Benlik değil doğrusu. Doğduğu kentten ayrılmamayı söz konusu bile etmeyen isimlerden biri de şair Rimbaud. Kant'ın tam tersi karakterde. Dünyayı keşfetme derdinde. 16 yaşında düşmüş yollara. Çok yürümüş. Bir şehirden bir başka şehire... Devamlı yürümüş. Farklı maceralar yaşamış. Rusya'ya doğru yollara düşmüşken dayak yemiş. Perişan hâlde bulunmuş. Hollanda ordusuna yazılmış, Stockholm'de sirk gişesinde biletçi olmuş. Etiyopya'da ticaret yapmış. Ve daha neler neler... Böyle söyleyince uzun bir ömür sürmüş gibi geliyor değil mi? Ama öyle olmamış. Her şeyin fazlası zarar mı demek lâzım? 36 yaşındayken dizi davul gibi şişmeye başlamış. Bacağını kaybetmiş ve bir yıl sonra hayata veda etmiş. O sırada Marsilya'daymış. Hastane kayıtlarına "Charleville'de doğmuştu, Marsilya'dan geçiyordu" yazılmış. Hareketi bu kadar seven biri için ne üzücü bir son. Fakat erken yaşta aklına eseni yapmaya başlamış olmasında, hevesle yollara düşmesinde bir parça teselli imkânı var. 
    Rimbaud bu yazıya hüzün kattı. Oysaki dün, yürüyüş güzeldi. Güzelim doğa yeni yıl süslerini takınmıştı. 
Şu görüntü, içimde yeni bir yılın iyiliklerle geleceği umudunu uyandırdı. 

   İster bir flanör gibi kent yaşamı içinde, kalabalıklara dahil olarak gezelim, ister bir maceracı gibi doğanın kucağına atalım kendimizi... Her nerede olursa olsun amaçsızca yürümek çoğumuza iyi geliyor. Bu enteresan yılda, hasret kaldığımız ya da çekine çekine yaptığımız bir eylem oldu. Kıymete bindi. Tarafımdan kendisine böyle güzellemeler yapıldı efendim.




Viewing all articles
Browse latest Browse all 567

Trending Articles


huddam daveti


Tekasür Suresi


"Yâ Kuddûs!" Esması Havâs ve Esrârı


Kasemi Mübelliğa


Peri44


Kuvvetli muhabbet ve aşk tılsımı


El-Mütekebbir


Papaz büyüsü


SCCM 2012 Client Installation issue


Zilhicce Ayının Namaz Duası ÖNEMLİ