Her pazartesi yayınlamayı iş edindiğim seriyi takip edenler bilir, iki hafta önceki yazım bir sonraki güne kalmıştı. Çünkü... O gün oturmuş sakin sakin yazıyordum ki eşim eve erken geldi. Meğer saatlerdir hastanedeymiş, paniklemeyeyim diye bana haber vermemiş. İş yerindeki yıllık doktor kontrolünde tansiyonunun 22 olduğunu fark etmişler. 22 nedir arkadaş? Nasıl anlamadan gezdi? Benim bir kez 16'ya çıkmıştı da dünyam şaşmıştı resmen.
22'yi hayâl dahi edemiyorum. Dil altı hapı vs. Bakmışlar düşmüyor, doktor ambulansla hastaneye yollamış.
Bir hafta ilaçtı, iğneydi, doğru düzgün beslenmeydi derken adım adım 14'e düştü neyse ki. Fakat sanırım nur topu gibi bir tansiyon hastamız oldu. Anlaşılmasının rutin kontrole denk gelmesine şükrediyorum. Çünkü kendisi olumsuz bir şey hissetmiyordu, böylece anlamayacaktık ve çok daha üzücü sonuçlarla karşılaşabilirdik. Salgın döneminde bu tip hastalıkların ortaya çıktığı, arttığı hep söyleniyor. Bire bir tanık olduk. Yalnız tehlike geliyorum diyordu. Bir senedir öyle çok kilo aldı ve iş yerindeki bir duruma o kadar kafayı taktı ki. Yemek yemeyi sevme durumu hep vardır ama salgından önce spor yapardı. Deli gibi spinning yapardı örneğin. Eve kapandık diye kendini de kapattı. Salgın bitince spor salonuna giderim, yine spor yaparım düşüncesiyle oturdu da oturdu ve yedi. Ya siyah ya beyaz durumlar. Çok saçma. Ne dediysem dinletemedim. Bekliyor ki salgın bitsin. Bir de iş yerindeki sıkıntı... "Takma kafana, sağlığımız yerinde olsun" dedim, onu da dinletemedim. Bazen -aslında onu çoğu zaman olarak da değiştirebilirim- çocuk gibi davranıyor. Ben de kendisini epeyi bir severim, zarar görmesini istemem.
Dile kolay 15 yaşından beri beraberiz. Alışkanlık sanılmasın, ciddi anlamda çok severim:) O yüzden beni üzdü. Ama sakin kaldım. Ve, yeter ki başka sıkıntı olmasın düşüncesinde olduğumdan çözüme odaklandım. Bir haftada 5 kiloyu veriverdi:) Bu kadar kısa sürede 5 kilo verdiyse toplamda kaç kilodur düşünün artık. Yasaklar bitince yürüyüşe de başlayacak. Bu dönem tuhaf bir dönem. Çok kişiyi ya hasta etti, ya da alttaki hastalıkları ortaya çıkardı. Herkes kendine dikkat etsin. Ve gerçekten morali düzgün tutmak çok ama çok önemli. Neyse... Bırakayım tansiyon gibi yaşlılık hastalıklarını, biraz da gençlerden bahsedeyim. Yeğenim Nisan çok alem. Eski blog arkadaşlarım onun ilkokula başladığı zamanları bilirler, şimdi lise 2'ye gidiyor. Çocuk liseye başladı ama her öğrenci gibi salgın yüzünden hiçbir şey anlamadı. Moralini sağlam tutmak için her sabah özel kıyafet giyiyor, süslenip püslenip oturuyor:) Takdir ediyorum. Ama asıl bahsetmek istediğim başka. Zamanın çocukları ve gençleri doğaya karşı çok duyarlılar. Doğayla enteresan bir ilişkileri var. Bunu çok fazla çocukta gözlemliyorum. Nisan da küçüklüğünden beri öyle ama son dönemde ilgisi daha da arttı. Bitkileri inceliyor, çiçekleri inceliyor, taşları inceliyor. Geçenlerde yoklamak için, "Uykusuzluk çekiyorum ne yapmam lâzım?" dedim. "Lavanta yetiştir, melisa çayı iç, yastığına lavanta yağı damlat" diye arka arkaya sıralamaya başladı. Vallahi doğrusunu biliyor. Odasını çiçek bahçesine çevirdi. Tavandan sarmaşıklar sarkıttı. Mitolojiye de merakı var. Bir duvara nymphe'lerin olduğu duvar örtüsü astı. Bir duvara projektörle doğa fotoğrafları yansıtıp duruyor. Geçenlerde "marimo" denen yosun toplarından aldım ona. Fikir onundu tabii. Marimo Japonya'da ve Kuzey Avrupa'da bulunuyormuş. Dünyada henüz insanlar yokken onlar varmış. Böyle bir durumlar. İsminden de anlaşılacağı gibi doğum günü Nisan ayındaydı. Salgının en civcivli zamanı olduğu için toplanamadık. Kendi kendilerine çiçekli böcekli bir kutlama yaptılar.
Elf kulakları takmış bizimki, ona göre giyinmiş:) Bütün fotoğraflarında kulaklar sivri. Kardeşim mesaj attı:"Abla, Nisan'ın fotolarından Orhun'a göndereyim de kulakları düzeltsin, Instagram'a böyle koymak istemiyorum":)
Bir de... Nisan bana anneler günü için paşa kılıcı ve deve tabanı aldı. Bunları ben seçtim. Bakması kolay olsun diye. "İsimlerini ne koyacaksın" dedi. "Bitkilere, hayvanlara isim koymak doğru mu? Onların kendi şahsiyetleri var" dedim. Espri tabii. Ama bu aralar bu tip şeyleri çok duyuyorum. Enteresan enteresan fikirler. Şahsiyet olayına katılıyorum, sözüm isim koymama kısmına. Neyse... Baktım Nisan'a bir kal geldi. "Şaka yapıyorum, birinin adı Alma, diğerinin Oscar olsun o zaman" dedim:) Çocukların, gençlerin hayatımıza kattığı neşe olmasa ne yapardık bilmem. Şu dönemin sağlıkla kapanmasını en çok onlar için istiyorum.
Bizde durumlar böyle. Bahar aylarında çok sayıda doğum günümüz var bizim. İki yıldır hiçbirinde toplanamıyoruz. Görüntülü görüşmeyle kutlaşıp duruyoruz. "Sözde tam kapanma" işe yarayacak mı sizce? Ne dersiniz? 19 Mayıs kardeşimin doğum günü. O gün tedbirli ama beraberce kutlama yapabilir miyiz?