Quantcast
Channel: Sezer Eser Perker
Viewing all articles
Browse latest Browse all 567

BİR YAZ GECESİ...

$
0
0
    Geçtiğimiz günlerde Beykoz Kundura'da şahane bir etkinlik düzenlendi. 6 yıldır olduğu gibi... 
"Bir Yaz Gecesi Festivali" ismiyle düzenlenen ve 2 hafta süren etkinlik bu sene Amerikalı besteci ve müzik yapımcısı Hanry Mancini'ye odaklanmıştı. Müziklerini Mancini'nin yaptığı filmler, Beykoz Kundura'nın açık hava sinemasında gösterildi. Gösterimler kimi gün konserlerle desteklendi. Bir gece biz de oradaydık. Biletleri epeyi bir önceden aldığım halde "Pempe Panter" ve "Tiffany'de Kahvaltı" filmleri için yer bulamamıştım. Festivalin bitmesine iki gün kala gösterilen "Tatlı Budala" ile bu güzel etkinliği ucundan kıyısından yakalamış olduk. Aslında gözden kaçırmış olanlar için daha önce bahsetmeliydim ancak bir önceki yazıda belirttiğim gibi bizim için hastalıklarla ve bekleyişle geçen günlerde bunu yapmak aklıma gelmedi. Biletleri bir gece aniden "Biz gidemezsek illâ giden bulunur" düşüncesiyle almıştım. İyi ki öyle yapmışım. Şimdi geç de olsa Beykoz Kundura'dan bahsedeyim ki önümüzdeki etkinlikler için ipucu olsun. 

    Beykoz Kundura, eskilerin çok iyi bileceği, gençlerin tahmin edeceği gibi Cumhuriyet'ten sonra son hız faaliyet gösteren fabrikalarımızdan biri. Osmanlı döneminde kağıt ve deri imalathanelerinin bulunduğu alanda, 1933 yılında "Sümerbank Deri ve Kundura Fabrikası" olarak kurulmuş. 1999 yılında kapanmış. 2004'te Yıldırım Holding'e satılmış. Neyse ki bir konut projesi, otel ya da AVM olarak değerlendirilmemiş. Beykoz Kundura, bugün izlediğimiz birçok film ve dizinin çekildiği bir platoya dönüşmüş. Seyircilere yalnızca etkinlik zamanları açık. 
İşte bu etkinliklerden biri de "Bir Yaz Gecesi Festivali" idi. 

    Boğaz kıyısındaki bu şahane mekânda, açık havada, üstelik dolunay eşliğinde film izlemek için ta Beylikdüzü'nden çıktık yola. Güzel anılar yaşamak için bazen epeyi bir emek vermek gerekiyor. İstanbul kocaman bir şehir. Beylikdüzü nerede, Beykoz nerede? Saatlerimiz yolda geçecekti. Bu kadar büyük bir şehirde, üstelik uzak ucunda yaşamanın akıl kârı olup olmadığını düşünüp hayıflansak da tekneyle Boğaz'da süzülürken tüm stresimizden arındık. İstanbul bir kez daha yüreğimizden yakaladı bizi. Daha iyi olacağını düşündüğümden, etkinliğe katılanlar için sağlanan teknede yer ayırtmıştım. Beşiktaş iskelesinden düştük yola, Beykoz Kundura'nın iskelesinde aldık soluğu. O soluk ki buram buram İstanbul kokuyordu. Kıyı boyunca keyifle izledik şehrimizi, gözlerimiz bayram etti. Uzun zamandır Boğaz'da böyle bir gezi yapmadığımızı hatırladık. Dönüşte bir de dolunay eşlik etti ki bize köprülerin altından geçerken güzelliklerle doğmuş olmasını, uğur getirmesini diledim.



    Filmin başlamasından yaklaşık 1 saat önce Beykoz Kundura'daydık. Tüm muhteşemliğiyle önümüzde uzanan manzaraya karşı içeceklerimizi yudumladık. Biraz da bir şeyler yedik. Az ama öz, sokak yemekleri konseptli çok sevimli yeme-içme mekânları var burada. Normalde dizi-film çalışanları için faaliyette olan Demirane Restoran, etkinlik günlerinde herkese açık. İsteyen orayı da kullanabiliyor. Adından da anlaşılacağı gibi fabrika zamanında demir dövme atölyesiymiş. 

    Ve sinema zamanı... Kocaman beyaz perdenin üzerinde orijinal adı "The Party" olan "Tatlı Budala"nın görüntüleri akmaya başladı. Bir Peter Sellers filmi. Yönetmen Blake Edwards. 1968 yapımı... Kundura Sinema&Sahne'nin IG hesabında bu filmden bahsederken Oğuz Atay'ı anmışlar. Oğuz Atay şöyle bahsetmiş bu filmden: 
    "Bugün, Blake Edwards'ın -başoyuncu Peter Sellers- The Party adlı filmini gördüm. İyi niyetli ve korkunç sakar bir adamın hikâyesi. İlk defa bir komedinin beni bu kadar yorduğunu, bana acı geldiğini gördüm. Böyle bir insan ne yapabilir? Ya bütün hayatınca, kendinin ne olduğunu bildiği için hiç kıpırdamadan, tırnağını bile oynatmadan bir köşede oturur: ya da -Peter Sellers gibi- bir kere başlayınca tutamaz kendini artık. Peki bu adam ne yapsın? 
Benim yaptığım gibi, yıllarca yaşamasın mı?" 

    Oğuz Atay hassas bir insan. Kıymetlilerimizden. Nasıl ince görmüş, nasıl empati kurmuş değil mi? Oysa biz o gece, şahane bir Ağustos İstanbul'unun etkisinde Peter Sellers'a epeyi bir güldük. Ve eskiden ne kadar basit şeylere güldüğümüzü düşündük. Çocukken pazar günleri öğlene doğru izlediğimiz filmler geldi aklımıza. 
Daha doğrusu, o zamanlar... O duygular... Hatırlayamadım ama belki "Tatlı Budala"yı da izlemiştik. Tüm ülkede ailecek oturulan ekranların karşısında hep beraber gülmüştük belki. Saf bir adam, çetrefilli yollara girmeden güldüren basit bir komedi. Şimdinin kafa yoran film ve dizilerinden o kadar farklı ki. Dümdüz... Sonrasında çok düşündüm. Eskiden her şey daha basitti. Şimdi bize aptallık derecesinde görünecek bir basitlik. Bugün? Dark ne anlatıyormuş, 33 senelik döngüler neymiş? Lost'un sonunda acaba böyle mi olmuş? Hangisi daha iyi bilemedim. Derinlere inelim, düşünelim, farklı bakalım derken iyice karışıyor mu acaba kafalar? Karışan kafaların ürünleri günlük hayata yansıyor mu mesela? Komplo teorileri, endişe çoğaldıkça çoğalıyor ve daha mutsuz mu oluyoruz? Aptallıktan uzaklaştığımızı düşünürken daha mı fazla yaklaşıyoruz? Yoksa ben mi yaşlanıyorum ve eskinin basitliği artık bana daha güzel görünüyor? O gece güldük geçtik işte. İstanbul güzeldi, yaz güzeldi, sahnedeki partinin havası yükseldikçe dolunay da yükseliyordu. Üstelik seyircilerin çoğunluğu gençti. Onlar da bu basit komediyi yadırgamadan eğlendiler. Sanırım hepimizin gülmeye ihtiyacı vardı. Velhasılıkelam... Hoş bir geceydi, güzel bir festivaldi.

    Beykoz Kundura'ya biraz daha erken saatte gitmiş olsaydık "Kundura Hafıza"nın "Bir Fabrikaya Sığan Dünya" sergisini gezebilirdik. Bünyesinde önemli bir arşivi barındırıyor burası. Üstelik Tarih Vakfı işbirliği ile birlikte yürütülen araştırmalarla daha da genişliyor. Baba tarafından memleketim Gemlik'te de bir ipek fabrikası vardı ve ülkemizin diğer şehirlerindeki fabrikalarda olduğu gibi burası öyle bir yaşam alanıydı ki oradan yolu geçmiş olanların anlattıklarına imrenirdim. İşte Beykoz'daki, Cumhuriyet'in kazanımlarından biri olan Sümerbank da yaklaşık 3000 kişilik nüfusuyla, sinema, kütüphane, kreş, sağlık ocağı gibi birimleriyle zamanında -belki de halâ- imrendiğim bir tesisti. O günlerde kullanılan makineler, o günlere dair fotoğraflar, belgeler "Kundura Hafıza"çatısı altında korunuyor ve sergileniyor. Bazı tarihlerde fabrikanın eski çalışanlarıyla ve aileleriyle toplanılıyormuş. 
Bu çok güzel bir hareket. Ayrıca arşivi oluşturma aşamasında da çalışanların bilgilerinden, anılarından faydalanılıyormuş. Az önce bahsettiğim sergi ise yaz boyunca cuma-cumartesi ve pazar günleri açıkmış. Merak eden, yolu düşen gezebilir ancak unutmayın film platolarının olduğu bölümlere girilmiyor. 
    Farklı bir mekân Beykoz Kundura. Geçmişten günümüze uzanan bir köprü gibi. Bu yazıda yer almayan pek çok ayrıntısı var ki bunun için sosyal medya sayfalarına ya da internet sitelerine göz  atabilirsiniz. Bugün kültür-sanat merkezi olmuş eski fabrikalarımızdan birinin, üretim tarihimize ve bu konuda günümüzde neler olup bittiğine dair hatırlattıkları meselesi, uzun uzun tartışılacak bir mesele. Ben bu yazıda İstanbul'a dair güzel bir etkinliği ön planda tuttum. Arka planda düşündürdükleri ise daima aklımda. İlk satırlarda değindiğim gibi, Boğaz'ın enfes bir noktasındaki bu alanın, en azından şu anda bir konut projesi, bir AVM, bir otel olarak değerlendirilmemiş olması da bir tesellidir. 





Viewing all articles
Browse latest Browse all 567

Trending Articles


Mide ağrısı için


Alessandra Torre - Karanlık Yalanlar


Şekilli süslü hazır floodlar


Flatcast Güneş ve Ay Flood Şekilleri


Gone Are the Days (2018) (ENG) (1080p)


Yildiz yükseltme


yc82


!!!!!!!!!! Amın !!!!!!!!!


Celp At Nalı (Sahih Tılsım)


SCCM 2012 Client Installation issue