Efendim, son yazımdan da belli olacağı üzere iyice kafayı bozmaktayken bu işe bir dur demeyi, minicik bir nefes molası vermeyi kararlaştırdık ve kısa bir süre önce Çilingoz sahillerine uzandık. Zaman olarak tabii ki daha tenha olan hafta içini seçtik. Hiçbir kuvvet hele hele bu salgın döneminde beni İstanbul'un ormanlarına, sahillerine, pazar kahvaltısı mekânlarına gönderemez. Perşembe iyiydi, makûldu. Çatalca Beylikdüzü'ne daha yakındı. Çayımızı, kahvemizi, sandalyelerimizi, atıştırmalıklarımızı aldık yanımıza, yemyeşil köylerden geçip mavilere vardık.
Şu plajda oturup denizi seyretmek o kadar iyi geldi ki anlatamam.
Ayrılmak istemedik.
Biz kararsız kalmış ve hazırlıklı gitmemiştik ama Orhun öyle değildi. Mayosu yanında olduğu için denize girdi ve bizi pişmanlıklar içinde bıraktı. Tek tük denize girenler vardı, kumsal upuzundu. Yani aslında yüzmek için ortam son derece müsaitti.
Ne yapayım? Ben de biraz denizi seyrettim, biraz sohbet ettim, biraz kitap okudum. Isabel Allende ile İstanbul sahillerinden Şili sahillerine uzandım.
Çilingoz Tabiat Parkı Çatalca'ya bağlı bir kamp alanı. Girişi ücretli. Kamp yapmak için gelenler de var, piknik alanından ya da sahilinden yararlanmak için günübirlik gelenler de... Temmuz ve Ağustos aylarında özellikle hafta sonu kalabalık olduğunu duydum ki bunu tahmin etmek zor değil. Haziran ayı geçip gitmemişken hafta içi bir günü değerlendirmek iyi oldu, iyi geldi. Bundan sonra ancak sonbaharda yürüyüş için gideriz. Sonbaharda ayrı güzel oluyor.
Mümkün olduğunca insanlardan kaçarak yaşamak çok acayip. Kimseyle muhatap olmayacak şekilde gittik geldik. Doğa güzel, doğa iyileştirici. Fakat bize insan da gerekli. Nasıl yapsak nasıl etsek de iyice yabanileşmeden atlatsak şu günleri:)