Depresif ruh halleri içinde debelenme zamanlarındayız. Özelde ülke gündemi, genelde dünya halleri asla ama asla rahat bırakmıyor. İki günü iyi geçirdiysek, bir parça oh dediysek, devamında gelen üç gün tüm iyi hisleri alıp götürüyor. Neler olup bitiyor tek tek saymayacağım. Hepimiz biliyoruz. Kimimiz daha az rahatsız oluyoruz, kimimiz çok sıkılıyoruz ama hepimiz olan biteni biliyoruz. Şuraya girip herhangi bir yazı yazmaya mecalim yoktu fakat zorladım kendimi, açtım bilgisayarımı. "Rutininden uzaklaşma" dedim kendime, "böyle böyle toparlanılır belki". Seriye bağladığım resim yazıları için düşündüm ancak notlarımı araştıracak enerjiyi bulamadım. İlham perileri de ziyaretime gelmedi. Tam "Onlar da unuttu galiba bizi" derken, şairlere esin kaynağı olan Chagall yokladı zihnimi. O Chagall ki Ece Ayhan onun resimleri için "Enfes renkler, şiirler havada uçuşuyor" demişti. Cemal Süreya, ressamlar kadar şairlerin de ondan öğreneceği çok şey olduğunu söyleyip "Yazmam Daha Aşk Şiiri"ni onun bir tablosundan esinlenip yaratmıştı. Muhakkak rastlamışsınızdır, Chagall resimleri hakkında daha pek çok şair, yazar ve müzisyenin söylemi var tam şu anda hatırlayamadığım. "
Marc Chagall, 1887 Vitebsk doğumlu. Bugün Belarus'un bir şehri olan Vitebsk, o yıllarda Rusya'ya bağlı. Chagall Yahudi kökenli ve Rusya'da bunun zorluğunu yaşamış olduğunu söylüyor. Vitebsk, ressamın doğduğu, unutamadığı çocukluk günlerini yaşadığı, resimlerinde defalarca betimlediği kent. Fakir ama mutlu bir çocukluk, ufak tefek ama güçlü bir anne, akrabalarla, komşularla, bitmeyen hareketle, Yahudi gelenekleriyle yoğrulmuş ilk yıllar... Vikipedi'de babasının ringa balığı ticareti yaptığı söylentisine bakmayın. Ressamın anılarını okudum, onun sözleriyle babası "yanaşma, ayak işçisi". Bunu küçümsemek için söylemiyor, gerçeği dile getiriyor. Beden gücüyle ekmeğini kazanan bir baba. Marc sanatçı olmak için St.Petersburg'a gitmek istediğinde "Tek param bu" deyip kızgınlıkla yere savuran, Yahudilerin seyahat kısıtlaması olduğu için çalıştığı yerden oğlu adına bir şekilde bir belge ayarlayıp onun önünü açan, yani içten içe destekleyen bir baba. Yazı duygusallığa doğru evrilecek diye düşünmeyin. Chagall Vitebsk'te çok mutlu. O yüzden resimleri hep renkli. O yüzden onun resimlerinde uçan inekler var. Kemancılar var, aşıklar var. Her birinin ayrı hikâyesi olduğunu söylediği evler var onun resimlerinde. Yıllar sonra bu zorlu günlerde bakmak için, umutlanmak için yapılmış olabilirler mi acaba? Bizi de mutlu ederler mi?
Peki hiç mi zorluk yaşamamış Chagall? Bu mümkün olabilir mi? İnsan olup zorlanmadan hayatı tamamlamak olası mı? Değil! Örneğin -ne kadar etkilendi bilmiyorum- çocukluğunda kekemeydi, yaşlılık yıllarında alamadığı ödemeler karşısında "Tanrım! Tamam bana yetenek verdin, en azından öyle diyorlar. Ama neden bana, insanlar korksunlar ve saygı duysunlar diye, etkileyici bir surat vermedin?" diye isyan etmişti. İki dünya savaşını da yaşadı. Üstelik bir Yahudi olarak. Naziler, dönemin tüm modern ressamlarının eserleriyle birlikte onunkileri de toplayıp yaktılar. "İkinci Vitebsk'im" dediği Paris'te yaşarken Amerika'ya kaçmak zorunda kaldı. Fakat o yılmadı. "Gülümseyeceksin, şaşacaksın, güleceksin ey fani insan!" sözleri de ona aitti. Dünyanın her yerini dolaştı. Hep üretti. Tiyatro dekorları, kostümler tasarladı; vitraylar, seramikler boyadı. La Fontaine masal kitaplarını süsledi, Gogol'un Ölü Canlar'ını resimledi, Paris Operası'nın tavanını desenleriyle bezedi. Ve daha pek çok şey... Kendine özgüydü. Bir kere moderndi. Okul ona göre değildi. Girdiği sanat okullarını tamamlamadı. Eski ustalara saygıyı ihmâl etmedi fakat 20.yüzyılın başındaki her modern hareket ona göreydi, çocukluğundan kalma duygularını, ona atfedilen mistik yanını, lirizmi özgürce yansıtmak için birer araçtı. Sembolizmi, kübizmi, fütürizmi,süprematizmi, fovizmi, sürrealizmi, orfizmi kullandı. Fakat hep kendine özgü tarzıyla çizdi, boyadı, anlattı. "Bana uçuk demeyin! Tem tersine gerçekçiyim" ben demişti çünkü onun gördüğü dünya her şeye rağmen çok renkliydi. Bir de Bella var. Çok sevdiği, 1944 yılında kaybettiği eşi. Birçok resminin ana kahramanı Bella. Resimlerinde ve hayallerinde el ele Vitebsk'in evleri üzerinde uçuyorlar. Tıpkı bu yazının görseli olan, 1913 tarihli "Vitebsk Üzerinde" tablosunda olduğu gibi...
Oldukça yalın bir kompozisyon. Kübizmin geometrik formlarına hafifçe yaklaştırılmış renk alanları. Deforme edilmiş figürler. Kolay değil uçuyorlar, hafiflemişler, her şeyden soyutlanmışlar. Marc, Bella'yı bir eliyle sıkı sıkı kavramış. Çoğunluğu beyaza yakın gri hakim ancak genç aşıkların kıyafetleri Chagall'ın en sevdiği renklerde.
Bir de mor olsaymış tam olacakmış. Sanatçının "Evimizin yanında başka evler vardı, içinde yaşayanların koşuşturup durduğu" diye anımsadığı evlerden oluşmuş kompozisyon içinde kırmızı bir ev dikkat çekmekte. Acaba bu doğup büyüdüğü ev mi? Hani bir gün her yerde aradıkları dedesini çatıda havuç yerken buldukları o ev? Olabilir. Gönlümüzce beyin fırtınası yapabiliriz. Herkes Chagall'ın resimlerinde onun geçmişinden ya da hayata dair düşüncelerinden bir iz arar. O yaptıysa bir anlamı vardır. Örneğin birçok resminde görülen uçan inekler neyi simgeler? İyi niyetin simgesi diyenler var. Ya da mükemmelliğin. Ama... Düşündüm de... Dedesi kasapmış.
Pek çok Vitebsk görünümü çizmiş Chagall. Şöyle diyor onun hakkında: "Değnekler ve damlar, mertekler, çitler ve arkalarındaki her şey beni adeta büyülüyordu. Dizi dizi kulübeler, küçük evler, pencereler, avlu kapıları, tavuklar, kapalı bir fabrika, bir kilise, küçük bir tepe, eski mezarlık... Tavan aramızın küçük penceresinden, iyice aşağı sarkarak, daha fazla ayrıntı gözleyebiliyordum. Başımı dışarı çıkarıp taze ve mavi havayı içime çekiyordum. Kuşlar uçarak önümden geçiyor."
Sıkıntılı bir zamanda günüme renk getirdi Chagall. Bu yazı için kütüphanemdeki "Hayatım" isimli otobiyografisini tekrar gözden geçirmiş oldum, bir kez daha onun dünyasında buldum kendimi. Kitapseverlere, resim sanatına ve Chagall'a ilgi duyanlara tavsiye ederim. Biliyor musunuz? Aslında ölü doğmuş Chagall. Doğduğunda nefes almıyormuş. Zira tam o doğacağı sırada bir yangın sarmış Vitebsk'i. Tesadüfe bakar mısınız? Tıpkı bu ara pekçok köyümüzü, kasabamızı sardığı gibi. Anneyi apar topar şehrin bir ucuna taşımışlar. "Yaşamak istemiyormuşum" diyor sanatçı. "Yaşamak istemeyen beyaz bir hava kabarcığı düşünün. Sanki Chagall tablolarıyla tıka basa doluymuş gibi". Ve ardından ekliyor: "Psikologların bundan münasebetsiz sonuçlar çıkarmasını istemem. Lütfen!"
Hayat öyle başlar, böyle devam eder. İnişler de yaşanır çıkışlar da... Galiba umut hep var arkadaşlar!