Bu kez seçimi resmin ve sanatçının hikâyesinden çok, onu bir süre koleksiyonunda tutmuş olan ilginç kişiden, Halil Şerif Paşa'dan bahsetmek için yaptım. Jean Auguste Dominique Ingres, yazının görselini oluşturan "Türk Hamamı"nı bir Osmanlı paşası olan Halil Şerif Paşa için imzalamış. Halil Şerif Paşa, Mısırlı hidiv ailesinden gelen, Osmanlı'da çeşitli diplomatik görevlerde bulunmuş, bakanlık yapmış önemli bir isim. Görevi gereği Kahire'de, Paris'te, Atina'da, St. Petersburg'da, Viyana'da yaşamış. Her gittiği ülkede şaşaalı hayatıyla kendinden söz ettirmeyi bilmiş. Ama en çok 1864-1868 yılları arasındaki Paris dönemi ilgi çekmiş. 1864'te St.Petersburg'da büyükelçi iken babasını kaybedip büyük bir servete konunca görevinden istifa etmiş ve öğrenciliğini yaşadığı,
iyi tanıdığı, sevdiği, özlediği Paris'e geçmiş. Umarsızca harcamış parasını. Paris sosyetesini muhteşem evinde gerçekleşen toplantılarda ağırlamış; atlara, kumara, kadınlara servet dökmüş. Fransız gazetelerinde her gün haberi yapılırmış. "Bulvardaki Türk" denmiş ona. Bunlar işin magazinsel tarafı. Bizi ilgilendiren asıl konu parasının önemli bir kısmını sanata yatırmış olması. Paris'te bulunduğu sırada önemli bir resim koleksiyonu oluşturmuş
Halil Şerif Paşa. Bu yönüyle de dikkat çekmiş. Onun hakkında başarılı bir biyografi yazmış olan Michele Haddad kitabında şöyle diyor:
"Boğaziçi sahillerinden kopup gelmiş birinin yalnızca ağzının tadını bilen, hoş sohbet bir beyefendi değil, aynı zamanda bir sanatsever ve akıllı bir koleksiyoncu olduğunun da anlaşılması, Parislileri hem şaşırtacak, hem de büyüleyecekti."
"Akıllı bir koleksiyoncu" tanımı önemli. İyi bir resim koleksiyonu rastgele parçalardan oluşmaz. Kendi içinde bir tutarlılık taşımalıdır. Belli bir sanatçıya, belli bir döneme, üsluba ya da konuya ait eserler toplanabilir. Gruplar arasında bağlantı olabilir. Zamanla kazanacağı maddi değer hesaplanabilir vs.vs. Pek çok ayrıntı barındıran incelikli bir iş. Kişi bilgi birikimiyle kendine bir koleksiyon oluşturabilir ya da bu konuda yardım alabilir. Sanırım Halil Paşa'da ikisi de mevcut. Paris'te hem çeşitli sanatçılarla tanışıklığı vardı ve böylece eserleri birinci elden görebiliyordu hem de sanat tacirleriyle bağlantılıydı. En çok modern resme ilgi duyuyordu. Koleksiyonunda eski eserlerden ziyade 19.yy. Fransız ressamlarının çok sayıda eseri mevcuttu ki bu da bir "Doğulu" olduğu halde onun vizyonuna şaşılmasına sebep oluyordu. Malûm yeniliğe her zaman önce itiraz edilirdi. Halil Şerif Paşa Paris'teki dört yıllık sivil hayatı sona erdiğinde koleksiyonunu açık arttırmayla elden çıkardı. Theophile Gautier imzalı açık arttırma sunumunda şu sözler yer alıyordu:
"Bu koleksiyon pek öyle kalabalık değil- en fazla yüz tablo!- ama seçkin bir koleksiyon. Resimlerle dolu bu mücevher kutusunda ne sahte taşlar var, ne de sahte inciler. Her sanatçı, en saf elmaslarından biriyle temsil ediliyor. Bir Müslüman çocuğunun oluşturduğu ilk resim koleksiyonu sayılması gereken bu nadir koleksiyonun sahibine, şaşmaz bir beğeni, kusursuz bir sezme yeteneği, içten bir güzellik tutkusu yol göstermiş. Eski başyapıtlara duyulan saygı, burada, modern başyapıtlara duyulan sevgiyle birleşmiş; geçmişe taparcasına saygı duyulması, günümüze duyulan hayranlığa en küçük bir zarar vermemiş."
Evet, 1868 yılında tekrar devlet görevlerinde bulunmak üzere İstanbul'a dönerken koleksiyonu satışa çıkarmış Halil Şerif Paşa. Bu da onun parasını tükettiği söylentisine yol açmış. Ancak sonraki hayatında maddi sıkıntı yaşamaması, Paris'teki kadar ışıltılı olmasa da yine refah içinde bulunması bu söylentilerin doğruluğuna kuşku düşürmekte.
Halil Şerif Paşa'nın koleksiyonunda erotik tablolar da yer almaktadır. Bunlardan en sansasyonel olanı
Gustave Courbet tarafından yapılan, koleksiyon sahibi tarafından bizzat ısmarlanmış "Hayatın Kaynağı"dır ki (L'Origine du Monde) 129 yıl saklı kaldıktan sonra ancak 1995 yılında gözler önüne çıkarılmıştır. Biliyorum yazının konusu "Hayatın Kaynağı" değil. Halil Şerif Paşa'nın kendi zamanı açısından değerlendirildiğinde bize farklı gelen kişiliği ve koleksiyonu hakkında daha detaylı bilgi edinmek isteyenler için bir ipucu attım ortaya. İlgilisine Enis Batur'un bu resim hakkında yazdığı "Elma" isimli, bir dönem yasaklanmış olan kitabını da tavsiye ederim. Konuyu şuraya bağlayacağım: Yazının görselini oluşturan "Türk Hamamı" da koleksiyondaki erotik statüsündeki eserlerden biridir. "Hayatın Kaynağı" az önce sözünü ettiğim açık arttırmanın listesinde yoktur,
"Türk Hamamı" satışa çıkanlardandır. Oryantalist bir bakış açısıyla yapılmıştır. Ingres, bu resmi Halil Şerif Paşa için imzaladığında 82 yaşındadır. Sanatçı bu tabloyu İngiltere'nin Osmanlı Büyükelçisi'nin eşi Lady Mary Montagueu'nün İstanbul anılarına dayanarak yapmıştır. Ingres'in oryantalist tabloları vardır ve bunları Doğu'da bulunmadığı halde yapmıştır. Daha önce Oryantalizm'den bahsettiğim (Bir Ressam, Bir Resim 10) bir diğer yazıda şu satırlar yer almaktaydı:
" Napolyon'un 1798 tarihli Mısır seferiyle başlayıp 1.Dünya Savaşı'yla sona eren Oryantalizm, sanayileşmenin katılığından bunalan Batı insanının düşsel bulduğu Doğu'ya ve romantizme duyduğu ilgiyle, yeni ulaşım yollarının devreye girmesi sonucu uzak ülkelere yapılan seyahatlerle, Doğu ülkelerinde artan arkeolojik çalışmaların yarattığı etkiyle, uluslararası sergilerin çoğalmasıyla şekillenmiş bir dönemdir. Öncelikle Fransa ve İngiltere kaynaklıdır, zira biliyoruz ki her ikisi de Kuzey Afrika ülkeleri, Mısır ve Hindistan'da sömürgeci durumundadır. Fransa ve İngiltere'nin ardından diğer Avrupa ülkelerinin hattâ Amerika'nın da Oryantalizme kayıtsız kalmamış olduğunu görürüz. Doğu ülkelerinin manzaralarını, Doğulu insanların günlük yaşantılarını kimi zaman abartılı kimi zaman oldukça gerçekçi konu edinen resimler çok sayıda alıcı bulmuş, önemli bir pazar oluşmuştur. Önce gezginlerin, elçilerin söylemlerine dayanarak hayalen yapılan çizimler, sanatçıların da seyahat olanağı bulmasıyla daha gerçekçi bir hâl almıştır."
İşte Türk Hamamı da Doğu'yu görmeden yapılan, hayâl gücüne dayanan resimlerden biridir. Sanatçı önce kare şeklinde oluşturduğu tabloyu daha sonra tondo haline getirmiştir. Bu da hamama bir anahtar deliğinden bakıldığı izlenimini yaratır. Teknik anlamda gerçekçilikten uzaktır. Figürlerin ebatları birbirleriyle orantısızdır. Perspektif doğruluk yoktur. Kadınların vücut hareketleri anatomik gerçeklik taşımaz. Bunlar sanatçının bilinçli gerçekleştirdiği deformasyonlardır ki Ingres daha önce bir çok çıplak figürde aynı yöntemi kullanmıştır. Ön plandaki enstrüman çalan, sırtı dönük kadın figürünü de sanatçı daha önce farklı kompozisyonlarda defalarca resimlemiştir. Kalabalık içinde her biri diğerinden kesin şekilde ayrılan figürler Ingres'in çizgisel üslubunu, çizgiye verdiği önemi yansıtır. Kadınların içinde bulundukları mekân oldukça sadedir. Duvarların ve tenin soluk renkleri, ara ara göze çarpan kırmızı, mavi, siyah, sarı renkli kumaşlarla hareketlendirilmiştir. Sırtı izleyiciye dönük figür boynuna ve omuzlarına yönelen ışıkla bir parça daha aydınlık olsa da önden arkaya her figür eşit ışık etkisinde boyanmış gibidir. Zamanın kimi eleştirmenlerince yerilen bu orantısız kadın bedenleri, Haddad'a göre çıplağın tasvirini kökünden değiştirmesi nedeniyle önemlidir. Halil Paşa'nın bizzat seçtiği Courbet ve Ingres gerçekten çağın yıkıcı sanatçıları arasındadır. Halil Bey'in yalnızca 100 eserden oluşması nedeniyle küçük sayılan koleksiyonu büyük bir şöhrete sahiptir çünkü erotik resimleriyle ilgi çekmektedir. Yüksek sosyetenin kadınları, o yokken bu tabloları görebilmek amacıyla dairesinin kapısını açtırmanın bir yolunu muhakkak bulurlar.***
İngres'e gelince... Ömrü sanatla geçmiş. Belki birçok ressamın aksine hayattayken tanınmış, takdir edilmiş. Babası heykeltraşmış ve ilk derslerini ondan almış. Müziğe de yatkınlığı varmış ve doğduğu, hayatının ilk dönemini geçirdiği Montauban'da belediye orkestrasında çalışmış. İlerleyen yıllarda Paris'e gelmiş ve neo-klasik ressam Jacques-Louis David'in öğrencisi olmuş. Ingres da neo-klasik ressamlardan biri sayılmakta. Başta Napolyon'unki olmak üzere çok sayıda portre, dönemin modasına uygun oryantalist resimler, mitolojik konulu
neo-klasik eserler üretmiş. Fransız ressamlar için önemli bir ödül olan Roma bursunu kazanmış, 4 sene Roma'da çalışmış. Ülkesine döndüğünde yeterli ilgiyi göremeyince tekrar Roma'ya gitmiş ve bu sefer kentte uzun süre yaşamış. Orada evlenmiş. Tekrar Fransa'ya döndüğünde artık tanınan bir ressammış, bu kez gördüğü ilgi farklı olmuş, ülkesinde coşkuyla karşılanmış.
Ingres'la yolu bir noktada kesişen ve bu yazıya ilham olan Halil Şerif Paşa hakkında Fransa'da çokça yazılmış. Türkçe'ye çevrilmiş olanlardan Michele Haddad'ınkini önerebilirim. Ve Enis Batur'un "Elma"sı... Yıllar önce okuduğum, bugün tekrar ilgiyle gözden geçirdiğim bir kitap. En sevdiklerimden. Son sözü de Enis Batur'a bırakayım öyleyse:
"Halil Şerif Paşa kazısı sürdürülse, siyasal çehresi biraz daha aydınlanabilir belki de: 'Uzak akrabası Şerif Mardin'in saptadığı gibi kendi çıkarlarını Osmalı'nınkinin üstünde tutmuş Mısırlı bir aristokrat mı, Taner Timur'un ileri sürdüğü gibi kumarbazlığı ve sefahatının devlet adamlığını gölgelemiş olduğu biri mi, Jöntürkleri ve Anayasalı Osmanlı Devleti'ni olanca gücüyle desteklemiş bir modern çağ siyasetçisi mi?' Yakın çağ tarihçisinin işini üstlenmeye kalkışacak değilim.
Burada, beni mıknatısına çeken, siyasal kimliğinin arkasındaki puslu birey.
Ulaşabildiğimiz kadarını, onu kaba hatlarıyla yerine oturtmayı, çalakalem portresiyle yetinmeyi seçen Batılı araştırmacılara, yazarlara borçlu olmamız, içinde çırpındığımız çaresizlikten tek bir çare bulup çıkarmamıza yol açıyor: Batılının imgelemindeki Öteki'yi okumayı denemek şu aşamada tek çıkış kapısı."
* Neo-Klasizm ve Jaques-Louis David için bkz: Bir Ressam, Bir Resim (23)
** Oryantalizm için bkz: Bir Ressam, Bir Resim (10)
*** Elma, Enis Batur